Pazar, Aralık 25, 2011

hatırla barbara

http://a1.ec-images.myspacecdn.com/images01/29/bf23883897c9c66ab0b7cf2b0307f369/l.jpg


tüm hafta yağmur yağdı buraya.. yağmur garip bir şey. tasavvufi olarak bakarsak, bir döngünün başı ve sonu.. buharlaşıp yok olup giden bir su ile, can veren büyüten bir suyun arasındaki şey yağmur.. realist olarak bakarsak da, eğer eve giderken yağarsa mükemmel, işe giderken yağarsa nalet bir şey.. yağmurda ıslanmayı sevenlerin, iş görüşmesine giderken ıslanmayı sevmemeleri gibi bir iki yüzlülük..
fransa'yi tam boykot ediyordum ki, yağmurla birlikte bu şiir düştü aklima.. sanırım yaza kadar dövmesini de yaptirabilirim hemen bileğimin yanına "et ne m'en veux pas si je te tutoie
je dis tu a tous ceux que j'aime" şeklinde bir yazıyı.. "sana sen dediğim için bana kızma, ben sevdiklerime sen derim"


hatırla barbara;



hatırla barbara,
o gün hiç durmamacasına yağıyordu yağmur brest'e
ve sen
o yağmurun altında
gülümseyerek yürüyordun
ışıl ışıl, mutlu, sırılsıklam
hiç durmamacasına yağıyordu yağmur brest'e
ve ben senlen
siyam sokağında karşılaştım
gülümsüyordun
ben de gülümsüyordum
hatırla barbara,
benim tanımadığım sen
beni tanımayan sen
hatırla,
gene de o günü hatırla
unutma
bir sundurmanın altına bir adam sığınmıştı
sana adınla seslendi
barbara
ve sen
o yağmurun altında ona doğru koştun
sırılsıklam, mutlu, ışıl ışıl
ve kollarına atıldın
bunu da hatırla
ve sen diye hitap ettiğim için sakın bana kızma
ben tüm sevdiklerime sen derim
onları yalnızca bir kez görmüş olsam bile
ben tüm sevenlere sen derim
onları hiç tanımasam bile
hatırla barbara,
unutma
mutlu yüzündeki, o mutlu şehrin üstündeki
o sakin ve mutlu yağmuru
denizin, askeri tersanenin, ouessant gemisinin üzerindeki
o yağmuru
ooo barbara
savaş
ne büyük aptallık
sen şimdi ne oldun
bu;
demirden,
ateşten,
çelikten,
kandan
yağmurun altında
ya seni kollarında tutkuyla saran adam
öldü mü, kayıp mı, yaşıyor mu
ooo barbara
hiç durmamacasına yağıyor yağmur brest'e
taa o zamanki gibi
fakat hiçbirşey aynı değil, hepsi darma duman şimdi
bu, korkunç ve mahzun bir keder yağmuru
bu;
demirden,
çelikten,
kandan oluşmuş
aynı fırtına değil artık
şimdi sadece
brest'in üstündeki yağmur boyunca,
ölen köpekler gibi çatlayan bulutlar var
ve onlar
uzakta çürüyecekler,
artık hiçbirşeyi kalmayan brest'in uzağında,
çok uzağında...

Pazar, Aralık 11, 2011

haftanın şarkısı 79 : ofra haza - adio querrida







Dün danimarkalı bir arkadaşla dışarı çıktık. Fasıla götürdük genci. İçsin, açılsın, derdine derman olsun istedik. Bir iki dinledi şarkıları "too much suffering/çok fazla acı var" dedi.. ah be danimarkalı kardeşim.. bilmez misin ki biz akdenizliler canımız yandığında içer ve şarkı söyleriz?

annen sana can verip
bu dünyaya getirdiğinde,
sana, seveni sevmek için
bir kalp vermemiş..

elveda, sevgilim..
yaşamı istemiyorum,
benden aldın zaten..

elveda sevgilim..
yaşamı istemiyorum,
bana daha acı kıldın zaten..

git ve kendine başka bir aşık bul
başka kapıları çal.
başka ateşlerde yanmayı um
benim için sen öldün..
for to me you are dead.

Çarşamba, Aralık 07, 2011

hiç müşterisi olmayan güzel dükkanların dramı: il sogno




yaşlandıkça jerry seinfeld'e benziyorum.. çok iyi anlaştığı, çok güzel bulduğu kizdan tek bir hareketle soğuyan adam olmak bir yana küçük esnaf için üzülür halde buluyorum kendimi.. seinfeld'in bir bölümünde karşı sokağa açılan, küçük ve güzel restoran'ı adam etmeye çalışır jerry.. zira üzülür bu iyi niyetli insanların çırpınmasına..

il sogno'ya da ben o şekilde üzüldüm. izmir'in kibris şehitleri caddesine çıkan can yücel sokakta bir restoran bu il sogno. italyan yemekleri yapiyor. soslari falan da italyadan getiriyormuş rivayet. yemekleri gayet güzel, fiyatlar da makul seviyede.. gel gelelim bomboş!

servis çok hızlı desem bu bir meziyet olmayacak zira tek müsteriye de bir zahmet hizli servis etsinler.. pat geliyor yemek lakin yemek yerken kafanızı kaldırdığınızda garsonla göz göze geliyorsunuz devamli.. bakin garson dedim zira tek bir tane garson var.. o da bulmaca çözüyor sizinle bakismadigi anlarda..

hesabi istediğiniz an dram basliyor.. hesabi veriyor garson, sanki baska müsteri varmis gibi uzaklasiyor. sonra masuscuktan onca mesguliyetin arasinda size zaman ayirmismis gibi biraz gecikmeli geliyor.. sonra 9 lira falan para üstü verecekse gidiyor yan dükkanlara soruyor.. çünkü dükkana kimse gelmediği için bozuk parasi olmuyor ( :((( yapicam artik )

oglum gidin bu dükkana bak. yazıktır. nerelere ne paralar veriyorsunuz, nerede ne yemekler yiyorsunuz! adamlar ne güzel ortam kurmuslar yemek yiyin diye, siz gidiyorsunuz dürüm yiyorsunuz.. ayiptir ya!

Pazar, Aralık 04, 2011

haftanın şarkısı 78 : solitary man







hayat bizi yalnız olmaya, bireysel iktidarligimizi kurmaya iterken, en sevmeye hazır olduğumuz anda, tek tarafli ten çekimlerinde bertaraf olup "tekillik ne güzel" dedirtirken, gidilen her düğün ve bilhassa takilan her çeyrek altın evliliğe itiyor..

bir noktada "erkekler igrenç yaratiklar" diyen kadınlar kendi cinslerinin erkekleri o hale getirdiğini unutuyorlar.. nihayetinde şair de demiyor mu zaten "olur şey değil bir insanın bir insanı anlaması diye?

her neyse lafı uzatmamak gerek, johnny cash ile birlikte "solitary man" diyelim (aslında beyonce ile all the single ladies demek isterdim ama pipim var)

sezercik okulda filmindeki sapık katil

açıkça söylüyorum, türk filmlerinin içindeki en manyak karakterdir..

simdi bu sezercik okulda filminin ismi tam olarak bu degil aslinda. bitirimler gibi bir ismi var ama bence boyle bir film noir e pek yakisan bir isim degil. yani en azindan ikinci yarisi için degil..

ilk yarisinda adile nasit ve belkis dilligil ile birlikte sezercik ve manyak arkadasi dombili okulda teror estirirlerken, ikinci yarisinda bunlari uysallastiran perihan savas ile birlikte deniz kiyisinda tatile giderler..

işte katilimiz bu noktada ortaya cikar.. boyle kivircik sacli, ölü bir kadinla yemek yiyen, onla konusan, onunla garip garip işler yapan, nekrofili tabiyatli bir insandir.. sonrasinda bu ölüden sıkılıp, ölüyü denize atmaya karar verir ki sezercik olayi görür.. nasil olduysa perihan savas a birebir benzeyen ölü (ki bir ölü'nün perihan savas a benzemesi zor bir sey degildir kanaatimce.. tüm hayati boyunca ölü gibi bakmis bir kadin zira) kadin bir komplo ile hortlayarak (aslen perihan savas in kendisidir, kadin ölmüştür suyun altindadir) gidip adami itirafa zorlarlar.. o an da arkadasin gosterdigi performans "en iyi yardimci erkek oyuncu oscari" alacak kalitededir..

"hayir ben seni öldürdüm, suya attim seni.. yine öldürecegim" diye delirir gider.. bereket sezercik ve dombili ekibi kurtarir perihan savasi..

hoş bence bu adami boyle manyak yapan etkenlerden birisi de "adile nasit" in resmen mayo ile oynadigi bir filmde oynamis olmasi olabilir.. yani bir insani "sapik" demeden once, onu o duruma sokan nedenlerin irdelenmesi gerektigini düsünüyorum.. bir bebekten katil yaratan toplumu irdelemeliyiz.. yani allaskina, mayolu adile nasit, perihan savas ve elektrik diregi kalinliginda bacaklari, gözlüklü bir cocuk (ki filmin baslarinda pire tozlu cicek verir ogretmen) dombili ve sezercikten olusan bir ekiple birlikte aynı seti paylasiorsun.. delirmemek elde degil..

"öldürdüm seni! kendi ellerimle boğdum!"