Perşembe, Nisan 30, 2009

kurabiye canavari'na dur demeli!


bazi arkadaslarim dandiklik yapip facebookta bu kurabiye canavari hayvanatinin hayrani olmuslar.. sahsen ben yakistiramadim arkadaslarima.. kendine birer birer mesaj atip "gittiginiz yol yol degil" dedim.. sonra bişeyler söylediler ben de "hasiktir len yavşak" diye cevap vermek zorunda kaldim ki hoş olaylar olmadi..

bu kurabiye canavari tanidigim en israfkar hayvandir.. bunu basta belirteyim.. bu yasa geldim hala bu israfi bu rezaleti anlamiyorum arkadas.. sen kücüklere örnek olacak, büyüklere saygi duyacak bir kukla şöleni düzenle (susam sokagi adinda) sonrasinda böyle mundar bir hayvanati programa entegre et.

o hanimelleri, o eti piknikleri agzina alip kirip atiyordu bu hayvan.. hayvan demeye dilim ermiyor ama yani sonucta hayvan. mavi tonunu sigtiimin kopegi..

hayir madem yiyemiyeceksin fakir fukaraya ver. rezalet. kirip kirip at.. böyle mi örnek olacaksin böyle mi iyi canavar olacagsin.. talugatina tükürdüümün.. kizdim yine bak..

esas kurabiye canavari bence cia in gudumunde bir canavardir.
hatta elimde belgeler var
amerikan bayragindaki en sasali renk nedir? mavi.. peki baskanin ultra süper ucaginin rengi nedir mavi.. peki kurabiye canavarinin rengi nedir? bildiniz o da mavi.

kendi tv lerinde göstermezler kurabiye canavarini.. bizim tvlerimizde gösterirler. nicin? gencler daha cok kurabiye yesin. kirip kirip tükürsünler diye.. böyle uc kagitcilik, boyle misyoner bir dava görmedim ben..

yani ne demek. benim ülkemin benim halkimin emegi ile, teri ile, gap imin suyu ile uretilmis bugdaylardan yapilmis, cocugumun colugumun rizkini israf edecek ziyan edicek ben "feda olsun" diyecegim. yok ya? annesi güzel mi onun?

ben azuth usta.. karincanin bile kilina zarar vermeyen ben. ceker vururum anliyor musun.. vururum ve arkama dönüp bakmam bile..

sen bir dahisin azuth


amerikan filmlerinde fenle,bilimle uğraşı sonucu sosyal yaşami sifirlanmiş bireyin,hele de bir de kendi için cok onemli fakat insanlik icin o an sacma sapan olan bir fikirdeyken,arkadasinin gelipte "hadi benjamin disarida bir hayat var..bak ucurtma ucuruyor insanlar" demesin sonrasinda "hmm eet eet ucurtma eet..sen bir dahisin larry dahisin" seklinde yol alirlar ya, acaip özeniyorum ben buna.. hatta bunun icin bilim adami arkadas bile edindim. yanında über salak şeyler söylüyorum, hiç susmuyorum ki benden ilham alsin..

böyle bir de dünyadan kopus anı olur, "evet hapsurdun, grip.. virus.. uzaylilarin ana gemilerine trojan atsak olur mu ki lan? vallahi olur" şeklinde bakar basroldeki bilim adamimizi..

ah örneklerle devam edesim var çok pis.

-neyle uğraşıyorsun toricelli o ne elindeki civa..ya bak yutarsan ölürsün..
+ya git allaskina anne ya..ne yutucam ya.
-bak toricelli seni ben buyuttum bana baski yapma boyle.
+baski..baski..basinc..eveeet anne eveet haklisin..sen bir dahisin anne..seni seviorum..

Çarşamba, Nisan 29, 2009

Remi (Maymunlu)


90larin başında yanılmıyorsam önce trt'de sonradan da interstarda ekranlarimiza gelen bir diziydi remi.. benim militarizm'den nefret etmemin yegane sebebi olan "ırak savaşı" nedeniyle "şu an bağdat'a bomba düştü" denilerek bu çizgi filmin yayını kesilir, yerine sikko amerikan generalinin "şurayi şurayı bombaladık, burayı bombalamadık ama bombalicaz sakın kaçmayın" demeçleri gelirdi..

her neyse.. bu cizgi filmin basindaki ve kicindaki gerzek bir sekilde büyülemisti beni arkadas.. üc boyutlu misali bir seydi.. yani önde remi kopegi ile birlikte (ki kopegi türk dostu bir kopekti.. fesi falan vardi) istikrarli bir sekilde yururler bu sure zarfinda arka plan degisir, geceler gündüz, gündüzler gece, paris nantes a, marsilya brest'e donusurdu.. bu jenerigin büyüsüne kapilan bünyem aradaki birbirinden acikli sahnelerle dolu cizgi filmi de izlemek zorunda kalirdi..

anlamadigim nokta cocuklara niye boyle bir büyük insanin bile kolay kolay karsi koyamayacagi aciklikta seyleri sunarlar.. kemalettin tugcudan, andersene, arsen wengerden abedi peleye.. binnerce acikli sey..

bahsettigim hipnotik jenerigi su noktadan sunmak isterim genc nesillere: burdan youtube'a...

bir de farkettim ki bu remiyi izleyenler seker kiz kendi yi izlemiyor, seker kiz kendiyi izleyenler de remiyi izlemiormus o donemde.. gencleri bolmek adina, ileride universitelerde kavga ettirmek adina dis mihraklarin bir oyunu oldugunu dusunuyorum bunun... sahsen ben zamaninda seker kiz kendi izleyen bir arkadasimi su an "ipneymissin eskiden.. pek de degismemissin" diyerek yerden yere vuruyorum.. erkekler remiyi izlerdi abi o zamanlar!

her neyse.. remi cok sahanedir.. kopeginde fes yokmus fakat.. kobi sapkasi varmis..

Pazartesi, Nisan 27, 2009

voltaire diyor ki

bu voltaire'in kendisini sevmem.. pis bir muhabbeti vardir.. iki konusursunuz direk "eeee kari sikion mu" diye muhabbeti igrenclestirir.. ama soyle bir sozu var ki bayiliyorum

"insan basarilarinin külliyati, insan basarisizliklarinin külliyati yaninda bir hictir"

hey yavrum hey..

ayrıca şunu da "gordüklerimize inanmayiz, inandiklarimizi goruruz" demistir kahvede okeye donerken.. o zaman paris'te iş yok.. gencler kahvelerde..

tamamen yalan soyledim kahve konusunda... bilmiyorum neden soyledigini ama süpper soylemis.. dogru soylemis.. yüregine saglik.. agzina saglik.. gani gani nur icinde yatsin.. dostum volter! sen bir numarasin!! canisi..

Cumartesi, Nisan 25, 2009

murat hudavendigar (a.k.a. birinci murat)

(murat hudavendigar'in zamanın "facebook" sitesindeki profil fotografi)

hikayeyi biliyorsunuz. anadoluya yeni acaip seksi bir hukumdarlik gelince halk çok endişelenmemiş zaten bin senelik dogu romadan sıkılan halk değişikli olsun diye kah gülerek kah oynayarak osmanlı topraklarına girmişti. osmangazi, orhangazi derken baba şirketi üçüncü nesili murat ile görecekti.. murat bursa civarindaki toprakları daha da genişletmek niyetindeydi. hoş böyle bir misyonu neden edindikleri konusunda zerre fikrim yok. y

her neyse. muhtemelen "balkanlarda kizlar kendileri teklif ediyormus" lafı kulaklara gelince osmanlilar balkanlara açıldılar "aman melikem kavur baliklari, akşama getirecem osmanlilari" edirnenliği altında ilerledi osmanlı. sonra bi baktılar sırplar olay çıkartıyorlar, cenk mubalağa edildi..

buraya kadar biliyorsunuz. sırplara "hepiniz sındıksınız" dedikten sonra bunu hazmedemeyen sirplar ile bir de kosova savasi yapilmaya kalkildi. bu savasin sonunda da topraklari 95bin kilometre kareden, 500 bin kilometre kareye cikaran bi adam öldü.

(bu fotografta 37 cumhurbaskani, 12 kral, 18 kont, 23 dük var. ama dikkat çekeninin kim olduğunu görüyorsunuz)

simdi bundan sonrasi biraz karisik. ölümünün nasıl olduğu konusunda bizim tarihçiler ayri sırplarınki ayrı konusuyor. bereket internet var ki onlarin oykuleri ile kendimizin oykulerini bir sekil birlestirip asagi yukari bir dogruya ulasabiliyoruz.. bizim hikayemiz malum, mehmet kara'nin lise tarih kitaplarinda yazdigi sekli ile

"savas sonunda cenk alaninda dolasan m. h. (63), savas alaninda ölülerden biri olarak gizlenmis, miloş obiliç tarafindan korkakça, ödlekçe, şerefsizlik sınırlarının ötesinde katledilmistir"

bu yukardaki bizim resmi tarihimiz.. bir de sirplarin var tabi..

"kosovayi kan goturuyordu.. analar agliyor, cocuklar "baba baba" diyerek babalarini ariyorlardi.. o sirada sislerin içinden 11 adami ile miloş obiliç çıktı.. "kellesini getirecegim murat'in ve bu savasi da bitirecegim" dedi.. atina deh deyip, düsman hatlarina kilicindan cikardigi yildirimlar ile daldi.. osmanli sasirmisti. boyle bir ilahi gücün karsisinda ne yapacagini bilememisti.. aman dileyip yol actilar.. canlarini kurtarma şeysine düsmüslerdi.. miloş hükümdar cadirina fişşek gibi daldi.. orada murat i buldu. bir karnina, bir boynuna duhletti bicagini.. murat orada can verdi ama miloş da şehit oldu"

ikisi de pek inanilir seyler degil acikcasi.. ama düsününce, muhtemelen milos obilic(ki boş adam degilmis) savasirken bir bosluk buldu, 11 adami ile birlikte cenk ede ede, agir piyade olmanin da verdigi gazla, cepheyi yardilar ve murat ile karsilastilar, bir sekilde sansla, veya murat in kendine feci güvenmesi ile, murat'i orada şehit ettiler..
(bizde "savas alanında ölü yatiyordu" denilen miloş'un neler yaptiği fotoda görülebiliyor.. hoş murat'in neden miloş'un dibine kadar gittiği de görülebilir.. daha da hoşu kaybettikleri bi savaş ile bu kadar övünen başka bi ulus var mıdır acaba? garip insanlar şu sırplar)


muhtemelen bu hadisenin, bizim resmi tarihimizde "savas alaninda gezinirkene oldu işte naapcaksin kader" seklinde anlatilmasinin nedeni murat'in cocugu beyazid'in ta kendisidir.. cengaver bir delikanli olan beyazid, torunlarinin savaslara gitmekten korkmamasi icin "savasa gidin ama sonra cenk meydaninda salak salak dolasmayin" manasina gelen bu hikayeyi uydurmustu.. gercegi anlatsa "ya işte cephe yariliyor, geliyor sonra 12 tane komando, kirmizi bereli aliyorlar padisahin canini.. inanilir degil yaaa" seklinde, torunlarinda daha erkenden "ya takilin siz ben topkapida iyiyim" düsüncesi hasıl olurdu sanırım.

haftanın şarkısı #19

(ya efendi yakisikliligina güvendin ama kiz seni birakmis.. ardindan anca şarkı yaz böyle!)



ne haftaydı ama.. uzun zamandır bu kadar dolu dolu bir donem yasadigimi hatirlamiyorum.. her neyse. haftanın sarkisi da ona uygun olsun bari "siyah gomlek"..

la camisa negra juanes'in 2005 yilinda cikardigi bir balad. çirkin ve siyah gömlekli bir adamdan bahseder.. şarkinin söylediği günde juanes'i sevgilisi bırakmıştır, sevmekten vazgecmiştir artik "sen de adam mısın be" der sevgilisi buna "ama siyah gomlegim var lan?" demekle yetinir juanes. verir sonra kendisini colombiyanin sefil meyhanelerine.. "rakıyı sek içerdim, su oldun aktın içime" der manitasina.. gecenin ilerleyen saatlerinde kafayi iyice bulan juanes başlar "orospuaaa" falan demeye.. "aman ayip oluyor abi" diyip zorla gönderirler evine...

öyle acıklı bir sarkidir aslinda ama verince arkadan neşeli müziği sanıyorsun ki düğün balayı anasını satiim. (hop bakınız bu hafta)

bir de bu şarkı hakkinda bir munakasa var ki, o da italyanin neofaşistlerinin bu şarkiyi sahiplenmesi. zira musollini siyah gomlek giydirirmiş insanlara. ne zaman italyada bir barda calinsa bu sarki, neo fasistler mussolini selami verir milleti korkuturlarmis. ondan bir cok solcu radyoda yasaklanmis bu sarki..

hal boyleyken boyle efendiler. hep beraber dinliyoruz, juanes - kara gomlegimin cebine leblebi doldurdum, benden ayrilan yari kurşunla doldurdum!

Perşembe, Nisan 23, 2009

23 nisan


bugun 23 nisan olduğu için blogu bir postluğuna mustafa'ya bırakıyoruz.. mustafanin resmi yukarda var. simdi kendisi bilgisayarin basinda size seslenecek:

78ujtgrfvnkpömjhnfe23wssxzswefghjkkhujmnklşlç9srfvjjtfdghhgdfsadgmkkhfdsaGHJMLUJGBMUYY7RTEDDfjmn juhgvfuıkmkhftnoetvugsrvy7nıöndtb67vmno bjıl uhkmnsectaect4sect5fuy öhmıopmfynıbuıgnıkhmıophmıptnı gynognomıp

azuth notu: blogu sanırım okuma yazma bilen birine bırakmalı

Yehudi Menuhin plays Brahms Hungarian Dance No. 5

bu yahudi menuhin bir tarihte türkiye'ye konsere gelir.. ama ismi yahudi olunca gazeteler bir afallarlar.. zira yahudi demek türkiyede politik dogruculuk disindadir.. ve cumhuriyet gazetesi "musevi menuhin" türkiyede konser verecek" diye duyurur haberi..

tüm bu macar danslari içerisinde en eşsizi numara 5 i kendisi en sahane icra edendir kanaatimce. ve sarhosken en güzel giden sarki toccata degil macar dansidir.. yaşasın macar danslari!

ve nasıl ki tüm üniversite mühendislik, iktisat egitimleri elektrigin yok oldugu bir uygarlık üzerine verilir (zira tüm o calculus hesaplarını, türevleri integralleri bilgisayarlar 3 tuşa basarak yaparken siz 2 dönem calculus egitimi alirsiniz.. sirf uygarlik bir gün yok olursa diye) işte elektrik yok oldugunda, elektrikli gitarlar çalışmadığında, orglar ötmediginde, o drum'n'bas müzikler firlamadiginda heifetz'in değeri daha cok anlasilacaktir..

Toccata and Fugue d minor - Accordion

2 duble raki üstüne 2 biradan sonra dinlenebilecek en güzel şey sanırım bach'in toccata'sinin akordion varyetesi.. bekledigim randimani alamasam bile yine de nefes kesici.. akordiondaki yeteneğinden sonra hadi hep birlikte fikret meşe abimizi alkışlayalım!

Salı, Nisan 21, 2009

Tembeller için Fizik 1

Ciddi ciddi geceleyin herkes uyuyunca, uyuyamadığım gecelerde oturup fizik okuyorum. bi kere çok şahane eğlenceli bir şey. çat diye deney yapabileceğin bir oluşup. biyoloji okusan öyle değil. al eline mikroskobu da, timsah bul, mikroskobun altina koymaya çalış, kolunu kaptır gibi değil. fizik basit bir şey. buyur tahta, buyur atom, buyur rontgen gibi net pratik işler. çok şahane gözlemler yapabiliyorsunuz "anam düştüm, aha yer çekimi" diyebiliyorsunuz. aynısını iktisatta yapmak çok zor. gerçi onda da "param var!" denilince apayrı işler oluyor ama fizik gibi değil..

o yüzden öğrendiklerimi size satma niyetindeyim ve en basitinden başlayacağım. "newton dayı'nın hareket kanunları"



1.eylemsizlik.

bunun ingilizce adı "inertia" ki bu ad ile en taşakli terimlerde 2. siraya oturuyor.. "ceteris paribus"'ü kimse geçemez tabi. ceteris paribus "3 başlı cehennemi koruyan köpeğin adı" desem yutarlar zira.. her neyse. eski sevgilim dışında her obje (canli veya cansız olsun) sabit durmak ister. öyle devamli hareket edeyim, koşturayim, aman yerimi yadirgadim komidinin üstüne oturayim demez. (eski sevgilim derdi.. buradan kendisine el sallıyorum) ve bu öyle bir şeydir ki, otobüste önünüzdeki kırık koltuğa oturan 140 kiloluk teyze'nin otobusun her hizlanmaya kalktiginda sizi sikistirmasina neden olur. işte o can yakici durumun yegane mubessili eylemsizliktir. canlilar sabit kalmak isterler arkadas. ani frene basinca bu kez sizin ondeki teyzenin ensesini öpmek istemenizin nedeni de budur. zira siz hızlı olarak sabitsinizdir. oyle kalmak istersiniz. ama serefsiz şöför gaza basar..



2. güç eşittir kütlenin ivme ile çarpımı..


bu yasa "tamam ilk yasa kolaydi, ama bunun bu kadar zor olacagini beklemiyordum" alt baslikli bir yasadir.. der ki newton "bir maddeyi şuradan şuraya kaktırmak için gereken bir kuvvetiniz vardir, ve o kuvvet maddenin agirligi ile alakalidir" şimdi burasi ok sanirim. bir buzdolabini iktirmek ile bir tekila bardagini iktirmenin ayni sey olmadigini biliyoruz. hele ki bir godzilla soz konusuyken bu gayet net.. işte hadisenin ikinci bölümü kafa karistirici "ama öyle ki o kütle hizlaniyorsa veya yavasliyorsa onun hareketini tersine cevirmek icin gerekli kuvvet onun ivmesi ile kilosunun carpimina esittir.. atiyorum 2 kilo bir cisim saatte 10 kilometre hizla ivmeleniyorsa 20 kiloluk tokat atman gerek ki durdurasin" aynen boyle demistir.. yani koşan bir godzillayi durdurmak daha zordur efendiler.. ondan bugun tokyo tehlike altinda.. her an!!! ama her an!!!!




3. etki olmadan tepki olmaz

yani izmir'in bayındır ilçesi dışında hiç bir yerde, hiç bir şey yapmadan başınıza bir iş gelmez. yani diyor ki adam, sen bir ışın kılıcını yerden almak istiyorsan "ışın kılıcı elime gel" demek yerine "bilader tekmeleyebilir misiniz ışın kılıcını" demelisin. ancak oyle hareket eder, veya durur.. "aa ama azuth ben gecen bir topa vurdum, top gitti gitti durdu" efendi orada bambaşka bir kuvvet var.. işte o topun durduğunu görüyorsun da tanrının varligina nasil inanmiyorsun derim ben o zaman (boyle fizik falan konusunca direk tanriya baglayip muhabbeti kapamak acaip bir iç güdü.. samanyolu belgeselcilerine şu an acaip hak verdim.. "her şey onu anlatmiyor mu?" demek için çıldırıyorum şu an) gerçi tanrıyı siktir edip sürtünmeyi de takdir edebilirsin..


hakket ya.. insanin içinden gelio su damlasi resmi falan koymak.. bir daha sizinti dergisi için laf edersem ne olayim. allahimbanayildirimcarpmasinyarappimamin

Pazartesi, Nisan 20, 2009

çileden çıkıp laf söyleyemediğim 3 insan davranışı

öyle anlar oluyor ki, insanlara acaip kızsam da bu kızgınlığımı belli etmekten çekiniyorum. çevrede "ota boka tav olan adam" olarak bilinmemek, bir "ismail amca çok sinirli bi adam ya" durumuna düşmemek için susuyorum.. ama bu süper şeylere tav olmadigim anlamina gelmiyor nihayetinde:

(vay efendim neymiş korku filmine gittim çok güldüm.. bacina gülsünler senin, validene gülsünler cok afedersin)

1. korku filmine gidip "çok güldüm" diyen adamlar

birisinin bu tarz çok güldüm dediğini bildigimde onu "herkez" yazan dallamalardan ote bir sayginliga kavusturamiyorum. hayir sevmezsin etmessin anlarim. burun kivirirsin onu da anlarim ama arkadas kahkaha atmak, gülmek nedir? insan ölüyor lan orada! insan!

zira insan piskolojisi hakkinda biraz bişiler okumus insanlar su kurali bilirler "eger kendini duruma sartlarsan o durumdaymiscasina davranirsin" mesela koluna igne batirmadan once, igneyi batiracak insan "hic acimicak" derse gercekten hic acimaz, ama ipnelik yapar da "inanilmaz derecede aciycak" derse gercekten felaket acir.. boyle bir hadise işte "korku filmine giderken "simdi cok gülcez" diyen dallama"nin bir sekilde o filme neden gittigini anlamiyorum ben.. sahsen ben hakli olarak "ulan soyle pis bir korkayim" diye gidiyorum.. korkmadigiim ürkemediim de korku filmi yok anasini satiim.. cihan ünalli seytan filminden bile ürktüm. allah biliyor..

ama işte bu gülen insanlar utanmadan sıkılmadan "allahim cok güldüüüük" diye anlatabiliyor meramlarini.. ulan marifet degil ki korku filmine gidip cok gülmek? hatta beyin cerrahi olsam "gel pazartesi acip bi bakalim belki sinirler ters baglanmistir" derim.. oyle sinirleniyorum bu hadiseyi gerceklestiren insanlara.

tamam bir insanin korku esigi "yüksek" olarabilir.. oyle ota boka korkmayabilir, ortam musait olmayabilir, film gercekten felaket bir produksiyon olabilir ama insan gülmez kardesim.. bir hadise kotu oldugu icin "ay sinirlerim bozuldu ondan gülüyorum" dan ote gülünmez benim bildigim.. o sinir bozulmasi, noron atmasi ise anlatilacak "oyle dandikti ki güldük" diyecek, insanlara hava atilacak bir sey degildir benim nazarimda ve benim geldigim yerlerde..

yani mesela bana thriller klibi feci komik gelir.. zira müzik ile harmanlanmis zombilerin dans etmesi feci eglenceli bir zamazingodur.. ama orada insanlar ölürken, kan akarken, "bilader adam öldürüyoruz ciddi bi iş yapiyoruz sonucta" derken gülünmesini ben akil sinirlarina sokamiyorum.. ha freddy'nin yaptigi esprilere hepimiz güldük o apayri bi mevzuat..

(star wars serilerinden sonra kazadndigi 3 kurus parayi italyan yemekleri yapan bi restoran acmaya harcayan chewbacca bilin bakalim neden battı??)

2. yemeğinden kıl çıkmasını haddinden fazla dert edenler

Aslında makul karşılamak gerek bu insanları. sonuçta insan kılı dediğin şey tifus dahil on binlerce virusu üzerinde taşıyabilecek kapasiteye sahip, insan hayati boyunca temizlenmeyen bir şey.. yalan söyledim!!

bu durumu cok dert edenlerin "ay yemegimden kil cikti, katiyyen yiyemem ben bunu" kivaminda, kaynanalardaki tijen hanim ekolunden gelen bireylerin evlerinde yemeklerin nasil piştiğini merak ediyorum ben.. anneleri eldiven ile mi dograr bunlarin yemeklerini, bone mi takar pişirirken bilemiyorum.. zira benim annem gayet yemeklerin içine sac kaktirabilen bir anneydi.. bu şartlar içinde büyüyüp de, yemekteki kildan zehirlenip ölmedigim icin dert etmiyorum sahsen ben tek tük çıkan killari..

olur yahu, kimse manyakligindan "hadi pilavin içine de biraz kil katayim tat olsun" demek için kil atmiyor ki.. olur dertlenmeye, artistlige bence zerre gerek yok..

(hiç bir masraftan kacinmayarak popomun ne kadar temiz oldugunu gostermek icin fotosunu cektirdim, foto taylana hem de)

3. popolarına 17. yüzyildan kalma bir antikaymiscasina değer verip kirlenmemesi için her şeyi yapanlar

Bu insanları da anlamak için zerre çaba sarfetmiyorum. Bir yere gidersin, çimlerde oturmak, ne bileyim duvara oturmak falan gerekir, ulan en nihayetinde sri lankada tatildesindir ve altinda mayodan başka bir zamazingo yoktur, gidip iskeleye oturcaksindir ama bu arkadasimiz gidip altina havlu koyar.. "ya simdi pistir buralar" gibi de bir argumani vardir..

yok aslinda sri lanka olmasa bile galatasarayda ya da ne bileyim kuğulu parkta ya da alsancakta insanin başına boyle gerzeklikle titiz insanlar gelebilir.. benim beyin hücrelerim bu kadar popo temizliğine öneme ayarlı değil arkadaş. popom kurumdan, çimento tozundan gecilmiyor da degil. gayet siradan, yer yer temiz, sert ufacik bi popom var (ahaha) çimlere de otururum, taşa da, tribunde koltuklara da.. en nihayetinde yıkanacak bir kot için o kadar titiz olmanin gereginin olmadigini düsünüyorum ben. hele ki sonrasinda birleşmiş milletler barış konferansina katilip insanlar savasmasin diye kucak dansi yapmayacaksanız..

Pazar, Nisan 19, 2009

Tecavüzcü Coşkun'a Dair


hic bir zaman sevilen sanatci olamamis bir insandir tecavüzcü coskun.. bir erol taş bir kenan pars hatta bir nuri alco bile sevilen sanatci olabilmisken tecavüzcü coskun bu payeye asla erişememiştir..

tatil yöresinde televizyonlarin, bir yerli kanal ve gerisi silme yunan kanali cekmesi neticesinde, o ceken kanalin da cine 5 olmasi, ve adamlarin bir sekilde tecavüzcü coskun antolojisi yapmalari nedeniyle, geçen yaz nereden baksan 15 tane tecavüzcü coskun filmi izledim.. bu filmler genelde coskun'un "kotu adam" kontejyanini doldurdugu, klip menşeyli arabesk sarkici filmleri dostlarim.. coskun kah ferdi tayfur a yamuk yapiyor, kah gokhan güney'in bacisina atliyor, kah ümit besen'i dovuyor, kah ferdi özbegen'in kendi sahsina pandik atiyordu..

işte bu filmlerden etüt ettigim bir şey varsa coskun'un sevilmemesinin yegane nedeni, kadın delisi olmasinin yaninda, arkadaslarina yamuk yapmak için dogmus olmasi.. mesela nuri alco hakket nemfoman bir manyaktir.. seks olsun da önemli degildir onun için. illa arkadaslarinin sevdiklerinin yanına da sokulmaz. genelde filmin kahramani nuri alco'nun varligindan habersiz olarak filme başlar, ortalara dogru tecavüze ugrar..

oysa ki coskun filmlerindeki hikayeler hep bas roldeki arif susam'in arkadasi olan coskun'un arif'in basina bir hal geldiginde "ayip ediosun abi, yenge emin ellerde" demesi ile sekillenir.. türkiye'de o zamanlar nereden baksan 25 milyon kadin varken (ki hangi arada 20 milyon arttigimizi bilemiyorum ben..) coskun illaki en yakin arkadasinin karisina, sevgilisine, nisanlisina, annesine abanir.. yahu tecavüzse tecavuz, bur bardan basini kicini ayri sallayan bir gulsen bubikoglu ona atla işte! ama yok.. çoşkun kadindan degil, coskun pislik yapmaktan zevk alir.. o kadina yükledigi "bu ferdi'nin tokmakladigi kadin.. simdi ferdi nerede?? gelsin kurtarsin sevgilisini" düsüncesidir onu delirten ve bu yüzden kötü, kös kötü,(pure evil in türkcesi bu kös kötü) yapan şey..

işte coskun bu yüzdendir ki hic bir zaman "sevilen sanatci" olamayacaktir.. önder somer'i bile sevenler varken coskun'u antalyaspor taraftarlari disinda kimse sevmeyecektir.

Cumartesi, Nisan 18, 2009

Haftanın şarkısı #18





Bu haftanın şarkısı 1971 yılında hülya kirbag adli bir hanim ablamizin çıkardığı bir plak. şarkı sonrasinda cüneyt arkin'in, fabrika çıkışında uyuzluğa ayarlanmış bir sayborg olan müşerref akay ile olan aşk hikayesini anlatan bir filmde, hayatımızın en güzel yılları (renkli) adlı filmde main theme olarak kullanılmış..

ben şahsen filmi bu şarkı ekseninde işliyor sandım.. işte cüneyt arkın geleceğim diyor, gelmiyor, icabında gürbetçi bu, orada bi helga buluyor ona çakıyor falan. bir nevi türkan şoray ile kadir inanır'ın başrollerini paylaştıkları "gurbet" gibi bir şey bekledim ama hiç öyle çıkmadı.

bunlar dört arkadaş. cüneyt arkın, müşerref akay (uyuz kadın), süleyman turan, bora ayanoğlu.. 11 yaşından beri 4 kişi takılıyorlar. her sene gidip kanlıcada bir yerde buluşuyorlar. hop birden sahne değişiyor kocaman oluyorlar. hepsi iş edinmiş. süleyman misal gazinocular kralı olmuş, bora polis olmuş, müşerref de cüneyt e tokmaklatiyor bir yandan.. cüneyt ulan diyor madem böyle böyle gideyim isteyeyim kızı babasından.. babası da tatlı kaçıklardaki gazete patronu adam. 1972 de bile yaşlı.. o adam zaten yapıtlarıyla değil, cidden ölmeyerek ölümsüzlüğe ulaşacakmış gibi geliyor..

her neyse vermiyor kızı. cüneyt de bi iki adam dövüyor o arada. sonra boksorler krali geliyor, cüneyt'i boksor yapiyor.. "babam vermediyse sana kaçmam ben babam ne diosa dogrudur" diyen müserrefi bora ikna ediyor, müserref cüneyt'e geri geliyor, ama cüneyt'in havaları bambaska. muhabbet ali clay sanki anasini satiim. afyonda ünvan maçı yapiosun artistligin kime diye sormuyor kimse.. cüneyt bu sefer "yuru müşo, anca gidersin" cekerken, bora olsun süleyman olsun, bunlari hep dövüyor cüneyt.. vaaay diyorlar demek buraya kadarmiş, bizim cüneyt diye bir arkadasimiz yok diyorlar..

sonrasinda cüneyt adam öldürüyormuş gibi yapior masuscuktan ama sonra almanyaya kacıyor..

(fabrika ayarları uyuzluk üzerine kurulu kadın müşerref akay (formerly knows as müşerref tezcan) bu filmde de uyuzluklar peşinde)

ulan boyle anlatiyorum ama hakket film boyle. türk filmlerinin sahne gecislerine bayiliyorum o yüzden.. misal yukardaki dovus sahnesi hakket yasaniyor..

-al sana bir yumruk, buyur sag vurdum, sagim öldürücüdür
+delikanli.. bak bi delikanli
-buyrun?
+ben boksorler kralı namik söylev.. seni boksor yapalim
-okie dokie..

alenen boyle gelişiyor hikaye.. şu filmden 6 tane nuri bilge ceylan filmi çıkar yemin ediyorum. 90 dakikalik filmdeki konunun haddi hesabi yok. alsin nuri bi konuyu bakissinlar dursunlar gari film boyunca..

velhasil sarki cok süper bence.. bir de filmde "havasina suyuna tasina topragina" adli memleket sarkisinin orjinal sozlerinde "nerede kaldin sevgilim"" seklinde dinleyebilirsiniz.. bu arada sarkiyi bana ilk olarak sunan arkadasim kamil'e de kulak dolusu sevgiler.. kucak demek istedim aslinda.. ama typo yaptım. farkettigimde de silmek için üsendim.

cüneyt'in babası, süper kalender adam bilal inci: "boyalı dudaklar yumruktan tehlikelidir şampiyon"

bu arada film youtube'da var.. arayip bulabilirsiniz. sahsen ben oradan izledim.

rüyada obama görmek

gerçek hayatimin alengirli olduğu donemlerde "ne olacak ne bitecek" diye dellendiğim anlarda, rüyalarim da bir garip oluyor.. böyle bir mesaj vermeye calisiyor "onu oyle yapma" falan diyor olabilir rüya tanrisi ama benim o rüya tabirlerinde kendine paye çıkaracak bir yeteneğim yok. hazreti yusuf gibi "7 sene kuraklik, 7 sene de bolluk olacak sonra züleyha'ya çakacağım" desem apayri yerlerde olurdum gerçi.. her neyse geçen rüyamda obama'yi gordum alenen. bir kaç gündür adama aileden biriymis gibi bakmamin nedeni budur..


bir şekilde ben bunun yardimci antrenoru, yardımcı başkanı, başkan yardımcısı gibi bir şey olmuşum.. hop ben dolaniyorum peşinden. vay efendim şöyle yapalim vay efendim böyle yapalim diye..

bir şekilde bizim türk heyeti de amerikalara gitmiş ben de onlarla obi'den evvel konuşacagim. "şöyle durun böyle edin, aman ha başkanımız o dikkatli olalim, görünce hemen davulları çalın" falan diyorum.. şu yılanların öcü filmindeki kaymakam bekleyen muhtar gibi ayar veriyorum eşrafa..

hop geliyor bu obama dingili.. selamun aleyküm nasilsiniz arkedeşle falan diyor (nedense afyon şivesi ile konuşuyor) ben de tüm sorulara kendim cevap veriyorum. cocugunu doktora goturen ittiatli anne gibi

-şimdi doktor bey bizim bogazlarimiz agriyor biraz. ama böyle bi öksürük de garip yani..

dermiş gibi "iyiyiz başkanim, sagliginiza duaciyiz baskanim" falan diyorum.. bu sinirleniyor.. yavşak olmasindan gelli "ülen, sana mi sorup durum ben? halka sorayon sen ne garisiyon arkedeş" diyor bana.

rüyanın bu bölümü birden bitiveriyor. kendimi izmirde buluyorum. meersem alinmisim o başbakan yaverliği görevinden. ben obama'nin kılıç uur'u olmak istiyordum aslen rüyamda.. yani böyle hatiratlarimi yazayim "obama'li günler" basligini koyayim falan diyordum ama olmadi izmir'e tayin cikti.. napalim diyorum ki o sirada yenge telefon aciyor. obama'nin karisi.. "ya uurcum ben izmire gelicem gezdirirsin" falan diyor.. "hay hay" diyorum tabi. koca obama'nin karisi ne dicem "yok efendim ben cesme'ye gidiyorum bu hafta sonu" diyemem dimi?

neyse yenge geliyor.. emekli maaşimi cekcem diyor bu. erken emekli olmus istege bagli ödemiş obama bunun sigortasini disardan (acaip ciddiyim) onu da kaptiriyor muyum makineye.. allah ne yapacagimi sasiriorum korkudan, gizli servis tarafindan iceri alinma korkusundan uyani veriyorum.

şimdi bu rüyalarin dandikliği şurada: rüya tabirlerinde asla ve asla istedğiniz randimana kavuşamiyorsunuz.. yani orada

"obama görmek: anne tarafindan bir müjde alacaginiza delalettir" gibi bir şey yazmiyor.. ya da ne bileyim

"istege bagli emeklilik" : bolluga delalettir

demiyor.. aramak taramak, daha tümevarimsal kavramlarla saldirmak gerekiyor.. üstün acik kalmis gerzekligine girmeden dertlenmek gerekiyor.. hell yeah bebegim.

Cumartesi, Nisan 11, 2009

Haftanın şarkısı #17


hayat devamli bir şeyler için çabalamak ya, işte genelde o şeyleri elde ettiğinizde, çabalarken canınızın yanmasının tam karşılığını alamıyorsunuz. tüm haftayi, hafta sonunu düşünerek geçirip hafta sonunda mutlu olamayanlara gelsin, waz - hardly enough

Cuma, Nisan 10, 2009

masuscuktan nükleer savaş olmuş mesela ben kurtulmuşum


bir kaç gündür yapmam gereken işleri savsaklama girişimini "jericho" adlı bir dizi sayesinde yapıyorum.. küçükten beri hastayım bu konsepte ki ilk psikatr ile tanışmam da bu nedenle oldu:

- annen bana legolarınla hoş olmayan şeyler inşa ettiğini söyledi
+ bişi yapmiyordum ki ben saat kulesi yaptım, sonra atom bombası yaptim, sonra izmir ve 2 milyon insan ölünce tabi bence saat kulesi de yıkıldı.
- sonra arkadaşını ısırmışsın
+ acıktım nukleer bomba sonrasında yiyecek yok ki! (şimdi tekrar blur efekti alıp reel yaşama dönmeliyiz)

her neyse.. yarin bir gün dandik bir şey olursa ve uygarlik yok olursa, ve şans eseri ben kalırsam yapacağım bir kaç şey var..

1. abi önce uygarlığın gerçekten yok olduğuna emin olmamız gerek. biraz bile uygarlık kaldıysa komik duruma düşebiliyorsunuz. ayrıca ne yazık ki öyle uygarlık tak diye bitmiyor. bir süre benzinin bitmesini falan beklemek gerek. ama bir şekilde ilk şüpheyi takip eden ilk kış bir hadise olmazsa rahatlıkla çıkıp "uygarlık bitti, uygarlık bitti heyyoo" diye üzülebilirsiniz. hoş heyyo diye üzülmek pek hoş olmayacaktır.


(nükleer bir savaş gibi uygarlığı bitirecek olaylar ilk olarak oyun parklarında belli olur. baktın salıncaklar boş mu? "aman tanrım muhtemelen kıyamet koptu, afat oldu, teeeey dememe kalmadı yıkıldı devran başıma" diyebilirsiniz.. salıncaklar kilit noktada..)

2. bu bitiş olurken asansorlere binmediğinizden, radyasyondan etkilenmiş insanlarla dalga geçmediğinizden, eğer yanıyorsanız benzin ve mazot gibi yanıcı maddelerden uzak durduğunuzu varsayiyorum. zira böyle bir oluşumda salak bir şekilde ölmek çok kolay. insanlar super bir şekilde bombadan ölürken siz o bombanın patladığı yere bakıcam derken balkondan düşüp ölebilirsiniz. buna dikkat etmek gerek. yarin bir gün filmi çekilir olayin, uygarlik tekrar kurulur "bu salak da kaymış balkonda ölmüş" dedirtmeyin kendinize.

3. uygarlık biterken nedense benzin'in de biteceği ön görülür. sanırım benzin'in işlenmesi yüksek enerjili bir iş olduğundan ve çok fazla insanin bu işte çalışıyor olması ve insanlara verilirken dağıtım ağının çok ince hesaplarla yapılmış olmasi göz önünde tutuluyor ki ben pek inanmıyorum. olası bir afette benzin ilk biten şeylerden olmayacaktir. ama yine de ata binmeyi öğrenmek gerek. acaip havalı olabilir.. "mahşerin suvarisi" lakabi ile anılabilirsiniz. hoş kaplan'a veya bir kartal'a binmek daha havalı olabilir ama 2. maddeye bakmakta yarar var "bu salak da kartal'a bineyim derken öldü" olmasın..

4. norma yaşantımızı yaşarken çok da siklemediğimiz, hunharca harcadığımız olaylar acaip değerli olacaktır. ve karşılığında şu an acaip değer verdiğiniz şeyler beş kuruş etmeyecektir. mesela 1 kilo tuz veya bir paket antibiyotik acaip değerli olacakken iphonelar bir işe yaramayacaktır. o yüzden insanlar daha ne olduğunun farkında değilken tüm değerli görünen ama işe yaramayacak işlerinizi elden çıkartıp dandik şeyler alın.. yarabandı, pil, antibiyotik, tuz, gübre, "kamp yapma ve doğada yaşam konusunda kitaplar" gibi şeylere yönelmekte yarar var. mermi ve silahtan ziyade daha bubi tuzağı yapıcı şeylere göz gezdirin. işte mayın olur bunlar, diken olur, ip olur falan. çünkü bir şekilde sizden daha iyi silahşorler olacaktır etrafta. saçmalamayın. silahlı çatışmadan sağlam çıkmanın zerre bir anlamı yok. bi kere götünüz kalkabilir, ve bu da bir sonraki çatışmada ölmenizi sağlar ki mayinlarda öyle bir durum yok.

(fakat ne yazık ki sokak boştu... bu arada aklıma gelmişken, bir nükleer savaştan ajda pekkan sağ çıkar mı acaba?)

5. toplu halde bir salgın da dünyanın sonunu getirebilir. ben bu durumda mücadelenin çok anlamlı olduğunu düşünmüyorum. zira hiç eğlenceli değil. o hasta, bu tıksırıyor. of cidden rezil bi ortam. bu kiyamet sonrasi senaryolarin illaki nukleer savaş'a endeksli olması sanırım sırf bu yüzden. çünkü acaip sevimsiz. bir kere herkes 2. madde çerçevesinde yok oluyor. "öksürdü ve tüm iç organlarını düşürdü" gibi hikayelerin anlatılması zerre sevimli değil. hülasa doğaya kaçılabilir öyle bir durumda. zaten şehirli bir çocuk olarak en fazla 3 gün yaşarsınız doğada. bu da sorununuzu çözer.

6. bi bok bilmiyorsanız bile tüm her şeyi kendinizin bildiğini düşünün ve düşündürtün. bu acaip işinize yarayacaktır. hoş bunun işe yaraması için kiyametin kopmasına da gerek yok.

velhasıl ben bir nükleer savaş sonrasinda yazın buzhane açacağım kışın da odun kömür satacağım. mesleğimi belirledim ben arkadaş. yaşasın şey!

Pazartesi, Nisan 06, 2009

müzik arası







yakışmadı sana derek reese.. yakıştıramadım!

Pazar, Nisan 05, 2009

kurt cobain (sen hiç ölmedin ki)


kurt cobain 15 sene evvel bu güzel fakat yagmurlu günde kendisini iki kaşının ortasindan vurarak intihar etmiş.. ama tabi curt cobainler ölmez. misal ben 2 sene önce üstteki fotoda giydiği hırkayı aldım.. cebinden 5-10 tane çiğdem çıktı.. böyle naif bi insanmiş işte kurt..



ama nihayetinde bu adamın yazdığı şarkı sözlerini birebir yaşayanlar yani 92 yilinda yirtik pantalonlarla "i am so heavy" diye dolanan bir nesil kahrolmuş, mahvolmuş.. metamfitamin çukurlarinda dolanmışlar. o devirden şöyle ele gelecek bir adamin bile çıkmaması dünya tarihi adına felaket gariptir.. nirvanalar söylüyor sıradaki şarkıyı - lityum (bu şarkının da 4000 anısı vardır yahu.. alenen ilk milli musabakamda arkada çalan şarkıydı, o kabus dolu 13 saniye için.)

anarşist düşünce üzerine




orta yaslara yavasca hucum eden, bu fikirle tanisali yaklasik 10 sene olmus biri olaraktan şunu diyebilirim ki, anarşi mükemmel bir ideoloji olsa da çağın normlarina asla uygun degildir ve bundan sonraki 3000 sene boyunca da uygun olmayacaktir.. ha tabi özünde anarşistiz.. alexis kardeşimiz, polis de sevmedigimiz insanlar topluluğu..

ama nihayetinde anarşizm ütopik bir düşünce. zira anarşizm'in tanidigi,istediği, kana kana arzuladığı insan ciddi manada bir über-mensch dir.. hirslari yoktur, tutkulari, kini, nefreti, aç gözlülüğü yoktur.. eh bunlar olmadiginda insan'in insanligi kalmiyor gerçi.. karincaya dönüşüyor bir noktada ki bence o da sevimsiz..

aslen bu ideoloji'nin tanimladigi, ihtiyac duydugu kitle direk yahudilerin 10 emrinde tanimlanmiş insanlardir.. en azindan 10 emirden 6 sine uymanin gerekliliği aranır bir anaşistte.. nedir bunlar:

1 tanrinin adini bosuna agzina almayacaksin
3 öldürmeyeceksin
4 zina yapmayacaksin (tatsizlik cikarmayacaksin manasinda)
5 calmayacaksin
6 yalan soylemeyeceksin
7 komsunun malina göz dikmeyeceksin..



aslinda "çalma" ve "komsunun mali" maddeleri anarşist ideolojiden siktir edilebilir.. zira anarsizm de mal mül kavramlari yoktur pek. ortak bir sahibiyet vardir.. yani kanalizasyon ne kadar toplum maliysa, ceket de, plazma tv de o kadar toplum malidir.. özel mülkiyet yoktur, devlete bile ait degildir bu hadiseler.. zira devlet de yoktur, cünkü insanlarin devlete ihtiyac duyacaklari bir oluşum yoktur.. saglik hizmetini halk kendisine kendi verir, kolluk kuvvetlerine ihtiyac yoktur, zira hirsizlik (mülk olmadigindan pek hirsizlik olmuyor gerci. ) vandalizm, çirkinlik, tükürmek felan da yoktur.. eğitim hizmetine ihtiyaç yoktur cünkü insanlar okullari birlikte yapip çocuklari birlikte okuturlar...

iş bölümü, şirinlerin köyünden daha sağlam sağlanmiştir anarşistler arasinda.. her boku bildiğini düşünen hincal uluçlar olmamalıdır. herkes bir konuda uzmanlaşmış ve meslek sahibi olmuştur. insanların git gide mesleksizleştiği şu dünyada biraz 19. yüzyıl fikriymiş gibi duruyor bu fikir gerçi.. çünkü toplumun bizden istediği şey her işin soytarisi olmamız. elimizden her şeyin gelmesi. onun için 2-3 üniversite bitirenlere daha saygın daha mükemmel bakılıyor. en nihayetinde daha çok para veriliyor.

iş böyleyken ciddi anlamda ne yazık ki sıkıcı, ve bunaltici bir evrendir anarşistlerin dünyasi.. en azından yaşlılar için. yani benim kanaatimce öyle.. tamam ilk gençlikte, 18 yaşındayken kendi kararlarini vermek mükemmel bir şeymiş gibi gelebiliyor, her kararda yanindaki ile eşit haklarda bulunmak, firsat eşitligine sahip olmak.. bunnar güzel.. ama büyüdükce gerçek dünyayi gördükçe, karar mercilerinde bulunmanin, sorumluluklari eşit olarak paylaşmanin çok da sevimli bir şey olmadığını düşünmeye başlıyorsun. hele bir de kaybetmekten korktuğun şeyler olduğunda, mesela çocuk gibi, onlarin geleceğini garanti altina almak istiyorsun ki mülksüz bir dünyada bunu gerçekleştirmenin imkani yok. bir kere insan oğlu iyimser olarak dizayn edilmemiş.. daha ilk hamlesinde "ulan elmayi yeriz ama bi dandiklik olmasin" diye düşünmeden isiramamiş o elmayi.. şimdi sen kalkip gelip bana "mülksüz, kavgasiz, bir agac gibi hür bir orman gibi kardeşcesine yasamak"tan bahsediyorsun ama, bi götelek çıksa tüm plazma tvleri depoya indirse (tüm dünyanin sermayesi plazma tvlerde birikmiş gibi algilayin) benim cocugum ne bok yiyecek?


sanirim bu ideolojinin en büyük yanilgisi, reddettiği devlet gibi kurumlarin insanlarin belli bi amaca yönelik insani hirslari, bencillikleri tarafindan kuruldugunu düsünmek. yani işte insanlar devleti kurmuştur çünkü canlarini ve mallarini korumak isterler.. bu fikir aslında 80lerin başında neo liberaller tarafından sarsılmaya başlandı. neo liberaller "ulan manyak miyiz biz de kapitalizmi kisitliyoruz kanunlarla" dediler.. 25 sene sonra "yok bu kadar da serbest olunca çok kötü oluyormuş" demekteler şu son krizle birlikte. zira devlet dediğin şey sevdiklerinin canını ve mallarini korumak için kurulmuştur.. insanlarin çocuklarinin canı korunsun, cocuklari güzel yasasinlar die kurulmuştur.. hepsi bu..

gecenin 2 sinde toparlayamadım sanırım düşüncelerimi çok. bi ara başlı başına tekrar yazmak çizmek gerek.. her şeye rağmen, tüm hayallere rağmen, tüm imkansizliklara rağmen, haksızlığa uğrayan kişinin, boktan biri olup olmadığına bakmadan ona yardım edilmesini kutsayan anarşizm yaşasın!


Cumartesi, Nisan 04, 2009

Haftanın şarkısı #16




bu haftanın şarkısı salamon burke'den.. "gel kir zincirlerini aşka koşalim bu gece" konseptinde bir şarki olan "none of us are free" bu muhtesem sarkinin sozlerini make your own kind of music gibi, ne bileyim efendimyou've lost that lovin' feelin' gibi sarkilarin sozlerini yazan barry mann ve cynthia weil ikilisi yazmis, bestesini de yildirim gürses yapmistir.. biz tabi house md'nin soundtrack'inden ogrendik, house'un içsel dramlarindan birine taniklik ederken farkettik bu sarkiyi ama, soul muzigin rahmetli tanrisi (god is dead bir bakima..) ray charles da bu sarkiyi dile getirmis.. eh soul olarak bir sarki yapilsa fizanda, ray charles onu bulup soylerdi rahmetli..

sokakta gorsem, arkadasin kulagina egilip "hocam uzayalim zenci pezevenkler var burada" diyecegim aslinda süpper bir soul sarkicisi olan solomon burke tarafindan soylenmis versiyonunun klibini youtube sayesinde şöyle ediniyoruz...

klipteki günes gözlügü takmis, beyaz takim elbise giymis arap kardeslerimiz bana kani karacayi hatirlatti.. hakketten rahmetlinin vizyonu biraz genis olsa soul müzigin mevludi sesi diye lanse ederdik ya neyse..

velev ki bütün bu özelliklerinin yaninda mükemmel sozlere de sahip bir sarkidir.. bir bakima gospel kokar bana god's gonna cut you down i cagristirir bu bakimdan ama yine ve yine soylemeliyim ki efsanevi bir sarkidir..

martin luther king cunyir

bugun bu büyük adamın ölüm yıl dönümü.. biz rüyamizda saçma sapan şeyler görürken, o insanların birlikte mutlu ve mesut yaşadıkları bir dünya görmüştü zamanında. tam 41 sene evvel bugun kurşunlandı.. ölenle ölünmez biliyorum ama, bari selda bağcan arkasından bir şarkı besteleseydi..

sanırım türkiyedeki bazı grupların da martin luther king jr. a ihtiyaçları var.

Cuma, Nisan 03, 2009

cehenneme gittiğinde benden selam söyle


"how i met your mother"'in bu haftaki bölümü "cehennem silahi" serilerine saygı niteliğinde bir bölümdü ya, ben de istiyorum ki gönlümdeki bir amerikan film klişesini dile getireyim "bu işler için çok yaşlıyım" dan ziyade daha canavar, daha firlama bir klişe bu.. "cehenneme gittiğinde beni frank gönderdi de" kivaminda.. hey yavrum hey..

şahsen bir aksiyon filminde duyulabilecek en sahane sozlerden bir tanesi bu.. sahsen ben bunu soyleyen bruce wills oldugunda bir titriyor bir kendime geliyorum.. aman tanrim..

(bruce wills adama silahini dogrultmustur)
+yapma dur yapma!!
-cehenneme gittiginde beni bobby gönderdi de! *bang*

aman allahim..

bu konuda zerre geyik yapmak istemiyorum. ciddi ciddi enfes.. gerçi mesela cehennem konseptini cikardigimizda biraz yavan kacabiliyor

+hayir yapma nolur!!
-bakkala gittiğinde beni babam gönderdi de!! *manto giydirme efekti*

Çarşamba, Nisan 01, 2009

burnuma pıt


bugun başıma çoook tatlı şeyler geldi. nasil anlatayim bilmiyorum ki. öncelikle pinar in ikizlerini sevmeye gittigimde batı böyle burnuma vurdu. innnnnaanilmaz güzel bişeydi ve bence umarım tanrı bana da böyle tatlı çocuklar verir. yerim ben onlari.. resimde de onların şeyi var zaten. çooook tatlılar dimi?

ya sevgilimle bu aralar bozuğuz biraz ama bunu sonra anlatıcam. ama yok yok şimdi anlatmak istiyorum : ))) şey bana bu bi atkı örmüştü sonra ben o atkiyi üşümesin diye semaya taktım o arada bunun bi arkadaşı görmüş bunu bana geldi dedi ki "uur sen sevgilinin atkısını nasıl başkalarının boynuna dolarsın" yaaaaaa. offf insanlar neden başkalarının işine burunlarını sokuyorlar anlamadım ben anlamıyorum da zateen. sonra ben dedim ki tamam bi daa olmaz. ama gitmiş söylemiş bu sevgilime. sevgilim de zaten dünden hazirmiş bad mooda sonrasinda işte böyle kavga ettik.

ama ne oldu? arabama bugun çooook süper bişi aldım. böyle dikiz aynama ondan da sonra bahsederim.. hepinizi öpüyorum. yorum bırakanları daha çok öpüyorum.


edit: 1 nisan şakalarını seviyorum