Pazartesi, Şubat 16, 2009

İzmir Sabahları


Saat 06:42.. Soğuk bir kış günü..

Çiftçi gibi uyandım yine. Bazı sabahlarda böyle oluyorum. Gereksiz yere erken uyanmalar söz konusu. Sanki ekine gidecekmişim gibi havayi kokluyorum "bu sene de iyi yağdı ama ha" falan diyorum. Sokaktan kediler geçiyor. Muzaffer kediler.. Onlara dönüp "zeydinyağlarımızı oluveri gare. arkedeş geçen zene neydi o guraklık bak hele bana gime deyyom ben!" diyorum..

Sonra bir müzik çalıyor. Bir okul servisinden ne olduğu belirli olmayan bir müzik. Çocukluğuma dönüyorum birden.

Benim çocukluğum genelde hastanelerde geçti. Ve öyle çok da mutsuz ve dandik bir çocukluk sayılmazdı aslında. Ama işte bazen hastane söz konusu oluyordu. Hastaneler kışın mükemmel mekanlardır. Eğer ki sobalı bir evde kalıyorsanız, hastaneler sizin için cennettirler. Devlet dairesi kaloriferi diye bir kavram vardır ve bu tek kelime ile "sıcaklığı" hatırlatır. Ama soğur bu saatlerde koca hastane. 100 kusur yataklı, her daim tanımadığınız bir çocuğun yalnızlıktan ağladığı bir yere dönüşür sabahları hastaneler. ve nedendir bilinmez (ki hala bilmiyorum) kahvalti bu saatte verilir.. 3 tane zeytin (dünyanın en dandik, ve en mükemmel zeytinleridir), kücük pakette pınar krem peynir, bazen pınar süt, bazen de hastane sütü (pınar süt gereksiz yere pastorizedir.. ve hastane sütü sıcaktır) 2 dilim de ekmek.

6-7 yaşındasınızdır ama koccaman abisinizdir. uyanırsınız o dandiklik içersinde. tek ayağınızın üstüne basamadığınız için gelmişsinizdir oraya ama aç kalacak değilsiniz ya, diğeri üzerinde zıplarsınız "yannız ben böyle sekerken dün döküldü, hasta bakıcı amca kızdı bana o yüzden sütü içeri getirebilir misiniz" dersiniz ama ağzınızdan çıkan şeyler "yani böyyle ziplağke ben dökküttü sora.. sora kızdı bana" gibi bişi olur. tanımadığınız insanla o zamandan beri konusamiyorsunuzdur..

Martı sesleri gelmeye başladı. Bana hep garip gelir bu. Küçükken yaşadığım ev, şu an oturduğumun karşısında duruyor. ve bu iki ev ve babamın pınar et'e giden servisine bindiği servis durağı da denize 30 dakika yürüme mesafesindedirler. Buraya kadar niye, neden martı gelir ki? o servis'e yine bu saatlerde binerdik. Babamın iş yerine giden servis anne annemlerin evinin önünden geçerdi. ve biz otobüs parası vermemek için, anne annemlere gidilecekse o servise binerdik. ve dünyanın en boktan şeyiydi anne annem için uyanmak. ta ki anne annemin "kıvırcık oğlum gelmiş benim, şekerli böreğim gelmiş" demesine kadar.

izmir'de sabahlar güzeldir. hele ki soğuk kış sabahları. babamın servisi doğuya gidiyorsa, acaba babam güneşte mi çalışır?